17 Ağustos 2016 Çarşamba

NEDEN ORGANİK?

Atalarımızın yaşadığı dünyada; yanmayı geciktirici maddeler, tarım ilaçları, radyasyon, plastikler, hava kirletici aerosoller yoktu.
   DNA mızdaki her bir gen, 10 milyardan fazla seferde hasar görür ve tamir edilir. Bu onarım bağışıklık sistemi tarafından idare edilir. Araştırmalar bağışıklık sistemlerimizin alarm durumunda olduğunu gösteriyor. Yoğun tarım ilacı kullanılan yörelerde çocuklar üzerinde yapılan tahlillerde, bağışıklık sisteminin çocukların %80 inde iyi çalışmadığı ortaya çıkmış. Uzun ve sağlıklı yaşam için, temelde vejetaryen beslenme şart koşuluyor ve en çok kronik hastalığa yakalanan grubun genelde etle beslenenler olduğu ifade ediliyor. Ancak açlık, nüfus artışı, tarım alanlarının azlığı gibi konular ileri sürülerek endüstriyel tarım mecbur gösteriliyor. Doğru, endüstriyel tarım ve kimyasal gübrelerin kullanımı alınan ürün miktarını arttırdı. Ancak bu ürün artışı karşılığında hangi ödünleri veriyoruz? Topraktan yana da kayıplarımız olduğunu öğreniyoruz. Toprağın mineral oranı yarı yarıya azalmış, fakirleşmiş durumda. Yediğimiz her şeye yansıdığını ve direk olarak insan sağlığını etkilediğini söylemeye hacet yok. Demir, kalsiyum, sodyum, bakır, magnezyum ve özellikle kansere karşı koruyucu selenyum... Geriye ne kaldı ki?
   Doğal ve organik besinlerin, bağışıklık sistemi ile doğrudan ilişkisi var. Doğada bitkilerin normalde, hastalıklara ve çevresel saldırılara karşı bir şekilde kendini koruma geliştirdiğini ve bu amaçla fitobesin ürettiğini öğreniyoruz. Bu insan için de hayati önem taşır. Fitobesin, insan vücudunda bağışıklık sistemini güçlendirir. Dolayısıyla bağışıklık sisteminin giderdiği her hastalığın; (kanser dahil) doğal şifa yolu açılır. Burada belirtilmesi gereken önemli nokta; fitobesinlerin ancak organik olarak yetiştirilen bitkilerde bulunduğu gerçeğidir. Organik ürünlerin bu mantar ve hastalıklara karşı savunma sisteminin zirai ilaç kullanımında baskılandığı, ilaçtan dolayı bitkinin kendini savunma ihtiyacı olmadığı ve fitobesin üretemediği belirtiliyor. Ayrıca organik bitkilerin; antioksidan seviyesinin de endüstriyel tarım bitkilerinden daha yüksek olduğu ayrıca dikkat çekilen bir konu. Ilaç ve gübre olayının doğal yoldan çözülmesinin, organik üretimde mineral oranını arttırıcı bir rolü olduğu belirtiliyor.
    Vücuda en faydalı tüketim şeklinin çiğ veya az pişmiş olduğu olduğu araştırmalarda kanıtlanıyor. Organik beslenmeyi destekleyen araştırmalar ardarda geliyor. Ingiltere'de Liecester Üniversitesinde; organik bitkilerin bağışıklık sistemi için ürettiği salvestrol denilen bir enzimin, insan bedeninde kanser hücrelerine saldıran bir enzimi tetikleyerek (sağlıklı hücrelere dokunmadan) sadece kanser hücrelerine saldırdığı bir araştırma ile tespit ediliyor. Salvestroller, mantar zararlısına karşı bitkinin savunma enzimidir. Bu nedenle mantar ilacı püskürtmenin kötülüğü ortaya çıkmaktadır. Organik bitkilerde nitratın daha az bulunması sağlık için çok önemlidir. C vitamini, demir, magnezyum, fosfor ise organik bitkilerde daha yüksek orandadır. Organik beslenmenin önemini ortaya çıkaran bir araştırmada sadece organik ve genelde bitkilerle beslenmenin; bedendeki birikmiş toksinleri kısa sürede uzaklaştırdığı bilgisi mutfak kültürümüzü kökten değiştirecek.
    Organik tarım sadece yediklerimizde değil, yaşamımızın her alanında etkilidir. En basitinden; pamuk yetiştirilirken kullanılan böcek ilaçları, tekstil yoluyla hayatımıza girer.
Organik ve bitki odaklı beslenme araştırmasının devamında deney grubunun bir kısmı eski usül, organik olmayan beslenme tarzına geri dönderiliyor. Sonuç: toksik birikim geri dönüyor!
     Organik, gıdalara herkesin rahatça ulaşabildiği bir dünyada; organik kalın, sağlıklı kalın...
       HOŞÇAKALIN