3 Mart 2015 Salı

PEYNİR MAYASININ BİLİNMEYENLERİ

            
Peynir her çeşidiyle, mayalanarak yapılan besleyici bir ürün. Mayalanıyor, ama hangi mayayla? Ama mecburi yenmesi gerekenler arasında mı?
   Geleneksel olarak Peynir Mayası; süt danasının midesinde zaten var olan enziminin (kimozin) alınmasıyla oluşturuluyor. Dananın midesinin iç tabakası (mukozası) ayrılıp güneşte kurutuluyor. Sonra öğütülerek peynir altı suyunda mayalanmaya bırakılıyor. Ardından süzülüyor, peynir mayası hazır! Bu yöntem tabii ki zamanla peynire oluşan aşırı talebi karşılayacak kadar mayayı sağlayamıyor. Her ne kadar endüstriyel yöntem olsa da aynı tas aynı hamam. Süt Danası Midesi başrolde. Donduruluyor, öğütülüyor, bir çözeltiye yatırılıyor, oluşan maya özütüne asit (niyeyse?) ekleniyor, ardından eklenen asit bu defa da nötralize (asitliği azaltmak) ediliyor, süzülünce al sana peynir mayası.
Şimdi bunun neresi ileri teknoloji? Farz edelim hayvansal bir enzim olan kimozin çok faydalı bir şey o zaman asidin, kimyasal çözeltilerin içinde işi ne? Bir soru daha hayvansal enzim mayası insan vücudunda nasıl iş görür? Yemek içimize siner mi? Acaba son zamanlarda birçok uzmanın çıkıp peynir yemeyin, illa yiyecekseniz keçi peyniri yiyin demesi bu sebepten mi? Aynı zamanda peynirin vücudumuzu asitlendirdiği söyleniyor. Asidin vücudumuza zararları say say bitmez, o da ayrı konu. Keçi demişken; koyun sütü için kuzu midesinden, keçi sütü için ise teke den, yani her cins için kendi yavrusundan enzim alınıyor. Bu şekilde her bir süt kendisini en iyi mayalayan enzimle işleniyor. Eskiler her şeyi yemenin yolunu bulmuş, zamanında öyleymiş, anlayış ve hatta tebrikle karşılıyorum. Ancak günümüzde tek ekleyebildiğimiz şey asit olmasın.
         Farklı peynir mayalarını araştırınca Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde bakteri , mantar  ve GDO lu mikroorganizma  kaynaklı peynir mayalarından da kullanıldığını görürüz. Birçok cins küf mantarı, bakteri peynir mayalamada denenmiş. Aralarında kestane ağacı zararlısı olan ve bulaştığı ağacı iki üç yılda yok eden  

azısı ekle
Endothia Parasitica mantarı da peynir
Kestane Ağacı zararlısı
mayası olarak kullanılmış.  Görebildiğimiz kadarıyla fermente olma süresi ve az fire vermesi ön planda tutulmuş.  Bunu nereden mi anlıyoruz? Araştırma sonuçlarında insana dair bilgi; sadece peynirin tadının acılığının belirtilmesinden başka  bir şey değil.  Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalar da Amerika ‘da peynir mayalamada geniş ölçüde kullanılıyor. GDO lu  besinleri hatırlayın, üzerlerinde ne de çok araştırma yapıldı, ne de sağlıklılar!!!değil mi?  Bitkisel kaynaklı peynir mayası bir çeşit küf kaynaklıdır. Dezavantajı da küf mayasının zamanla peynirde oluşturduğu acı tat ve istenmeyen etkileri dolayısıyla Avrupa’da kalite belgesi alamamasıdır.
          Bu mayalar araştırılmalı ve halka hak ettiği sağlıklı, doğal besin kaynakları sağlanmalı. Neyi talep edersek onun piyasasını yaratırız. Lütfen doğalı ararken kestane ağacına toslamayalım.      Anladık ekonomik, hızlı, tatlı bir şeyler arıyorsunuz. Bilime saygım sonsuz.  Ancak siz deney fareleri için değl, insan için üretiyorsunuz. Ve biz insanlar artık damak tadından çok sağlığımızı düşünüyoruz. Son otuz yıl endüstriyel besinlerin yılı oldu acısı sağlığımızdan çıkıyor. Bu mantar mayaları vücudumuzda zaten var olan mantar birikimini arttırıp arttırmadığı araştırılmalı.
               Piyasadaki  peynirlerde hangi tür mayanın kullanıldığı yazmıyor. Sadece peynir kültürü veya peynir mayası ifadeleri yer alıyor.  Çiğ sütle yapılan taze peynir en az altı ay tuzlu suda beklemeli, zararlı bakterilerin ve bahsettiğimiz bilimsel tabiriyle “agresif” mayaların aktivitesinin tam bitmesi  sağlanmalıdır.  Ondan dolayı yediğimiz peynirin ne olur ne olmaz diye önce pişirilmesi kulağa mantıklı geliyor. Bundan hareketle; normal günlük beslenmemizde nasıl  rahatlıkla hayvansal ürünleri pişirip tüketiyorsak, peyniri pişirerek peynirdeki hayvansal mayayı da pişmiş ve yenilebilir kılmış  olmaz mıyız? Bu konudaki fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim
   Artık vücudumuz tehlike sinyalleri veriyor. Hayvan midesinden alınan öze, geleneksel yöntemle bile hazırlanmış olsa da karşı iken; kimyasal eklenmişine ne diyeceğiz? Bakterili, küflü, mantarlı olanlar için ne demeli? Hangi kaynaktan alınmışlar, vücudumuza etkileri uzun sürede neler? Peyniri iyi mayalıyorsun; o zaman işe alındın! En az fire ile en çok peyniri çıkardın, aferin sana kestanelerimizi mahveden mantar! Şaka bir yana özellikle küf ve mantar vücudumuzda özellikle karaciğerimize ağır gelen bir çeşit zehir salgılar. Bu konuları yıllardır sorguluyoruz. Ucuz mayalayıp çok randıman almak tek hedef olmasın lütfen.
                        
EVDE DOĞAL ÇÖZÜM
Peynir evde doğal yoldan sirke ile veya kaynamak üzere iken konulan bir kaşık yoğurtla kestirerek( süt katısı sıvısından ayrılarak) elde edilebilir. Süt pastörize veya kaynamış olmadığı için pişirmeden yenmemelidir. Brusella gibi ciddi çiğ süt hastalıkları unutulmamalıdır. Yaptığımız peynir hazır gibi olmayabilir ama sağlığımızı düşünerek adım atmalıyız. Alternatifleri denemeliyiz.
     Bu alternatiflerden biri çökelektir. Çünkü peynir mayasıyla değil, yoğurttan tereyağı çıkarıldıktan sonra kalan suyun kaynatılarak kestirilmesiyle yapılır. Tamamen doğal ve mayasızdır. Kadim Tibet kaynaklarına bakarsanız çökelek ayrı konumlandırılmıştır. Peynir ve lor peyniri ise (bkz. kozmik beslenme tablosu) sadece sebzeler, ekşi meyve ve mantarla yenilebilir denilmiştir. Vücudumuza zararları o zamanlarda da dile getirilmiştir.
     Çökelek sade halde kahvaltılara konulabildiği gibi, hamur işlerinde peynir yerine geçer. Aynı zamanda sürk çökeleği olarak bilinen tarifle, tüketim ömrü uzatılarak peynire alternatif güzel bir kahvaltılık yaratmış oluruz.
 ÇÖKELEK
     Piyasadan çökelek alırken tuzsuz olmasına dikkat edilmeli. Lor peyniri ile çökeleği karıştırmayın. Lor peynir altı suyundan yapılır ve bir peynir ürünüdür, çökeleğe nazaran daha süt tadında ve daha yağlıdır. Çökeleğin tuzsuz olanı kesinlikle tazedir. Elinize aldığınızda veya tadına baktığınızda kum gibi sert ve dağılan şekilde ise üretimi esnasında çok kaynadığı anlaşılır, satın almayın çünkü şekil almaz, damağa hoş olmayan tat bırakır. Eğer evde çökelek yapmak isterseniz çok kolaylıkla yapabilirsiniz.
Arzu ettiğiniz miktar yoğurdu hafif ateşte kaynama sıcaklığına kadar ısıtın. Kaynamadan hemen önce yoğurdun katı kısmı ayrılıp yüzeye çıkar. Vakit kaybetmeden kevgirle (delikli kepçe) katısını metal bir süzgece toplayın. Eğer bu arada yoğurt kaynarsa katısı kumlanır, dikkat edin. Çökeleğiniz süzülünce hazır demektir. Ortalama üç gün ekşimeden kahvaltılarda yerini alır. Daha süreli olması istenirse sürk çökeleği yapılabilir.
SÜRK ÇÖKELEĞİ 

Bir kilo çökelek
*Bir tatlı kaşığı kekik
*Bir tatlı kaşığı çörekotu
*İstenirse bir çay kaşığı kimyon
* Tuz (damak tadınıza göre, Peynir kadar tuzlu olmasına lüzum yok.)
    Malzeme hepsi birden yoğurarak veya eğer varsa öğütücüden geçirerek, fotoğrafta görüldüğü gibi şekil verilir. Tepsi veya tel ızgara üzerine gazete kâğıdı, onun üzerine de paket kâğıdı koyulur. Paket kâğıdı sürk ile gazete arasında durunca gazeteden mürekkebin geçmesini önler. Üzerine sürk topakları dizilir, buzdolabına üzeri açık şekilde koyulur. Sürkün suyu altındaki kâğıtları ıslattıkça yeni kâğıtla değiştirilir. Kuruyunca paket kâğıdına sarıp buzdolabında muhafaza edilir.
     Sürk; mayalanan bir besindir. Zararlı bakterilerden korunması için temiz elle dokunulmalıdır. Buzdolabında kuruması mayalanmasını, ekşimesini yavaşlatır. Sürk topaklanmasından itibaren bütün safhalarında yenilebilir, beklemeye lüzum yoktur. Kuruyan sürk zamanla üzerinde beyaz bir tabaka oluşturur, bıçakla kazınır, temizlenerek yenilir. Üzeri gri-yeşil bir tabaka kaplı sürk tamamen mayalanmış yani pişmiştir; bu aşamada sürk küflenmiş demektir. Bu tabaka temizlenmelidir. Az miktarda yapıp küflenmeden bitirmek en mantıklısıdır. Küfe çok karşı olan ben, pişmiş sürkün meraklıları arasında olduğumu belirtmeliyim.
   Birçok çökelek tarifinde pul biber yer alır; ancak sürkü ekşitir. Sade tarif çökeleği peynir görünümüne ve tadına yaklaştırır. Bu tarif alışmamış damaklara daha çok hitap eder.
                                                                HOŞÇAKALIN