Zararlı kimyasallar vücudumuzda yağ hücrelerinde
saklanıyorlar. Hormonlarla direk ilişkili bu sistem kimyasallar yüzünden
metabolizmaya zarar veriyor. Zaten hassas olan hormon dengemiz,
yediklerimizdeki zirai artıklara, büyüme hormonlarına, antimikrobiyal karışımlara
yeniliyor. Bedenimiz maruz kaldığı kimyasal maddelere, besinlerdeki ve
atmosferdeki serbest radikallere karşı kendini sürekli bir arındırma savaşı
veriyor. Sanmayın ki çevre kirliliği bizden uzakta, sadece sanayileşmiş
bölgelerde. Penceresi sıkı sıkı kapalı klimalı evimizin mis kokulu mumlarında,
oda parfümlerinde, tezgah temizlediğimiz (özel, süper etkili) spreyinde....
Genlerimizin var oluşundan beri bilmediği, bedenimizin ona karşı savunma ve
bağışıklık geliştirmesi için birkaç yüz nesil geçmesi gereken sayısız yeni
kimyasalla birlikte yaşıyoruz, yiyor, içiyor, soluyoruz. Örneklerden sadece
biri olan DDT
Şanslı olanların
metabolizması yavaşlamış ya da alerjiden muzdarip. Söylerken bile zorlanıyoruz,
kanser vakaları hızla artıyor. Elimize ne alırsak ilk kelimemiz:"bu
kanserojen olmasın"? Uzmanlar bilgilendirirken, hayatımıza çeki düzen
vermemiz gerektiğini öğreniyoruz. Bana birşey olmaz aklı burada işe yaramıyor
maalesef.
Aslında beden herzaman kendini dengelemeyi biliyor, bir
şekilde yaşam devam ediyor. Yaşam tarzımızdaki en ufak bir iyileşme bize sağlık
olarak dönüyor.
Sağlığın ilk önce
dengeli kilodan geçtiğini keşfettik. Ancak yağ depolarımızdaki zehirli
kimyasalları unuttuk. Hele hele son zamanlarda rahat rahat et yiyenler
hayvansal yağda da nice kimyasalın saklı olduğunu bilmez görünüyorlar, lütfen
artık daha fazla rahat etmesinler.
Zayıflayıp mutlu
mutlu yağ yakarken kanımıza karışan, yağda saklı kalmış kimyasallar çok
tehlikeli. En basitinden hormon dengemizi, dolayısıyla hayatımızı mahvediyor.
Bir sonraki yazımda uzun uzun bundan bahsedeceğim. Birçok önerim olacak.
HOŞÇAKALIN