Vücudumuz, bize ağrı verirken neyi ifade etmeye çalışıyor? Bedenimizin sinyallerini dinliyor muyuz? Ağrı, gerginlik, rahatsızlık, ateş gibi belirtileri birer mesaj olarak algılamalıyız. Ağrı kesiciler bizi iyileştirmek yerine, bu mesajları algılamamızı engeller. Doğru, günlük yaşantımız daha az gergin, ağrısız ve yaşanır hale gelir. Ancak bu rahatlık yanlış yapmamıza neden olabilir. Örneğin bel ağrısı çeken biri, ağrı kesiciler sayesinde kendini iyileşmiş sanıp, ağır günlük işlerine devam eder. Aynı, diş çekimi sonrası ağrı olmadığı için yanağımızı ısırdığımız gibi, farketmeden kendimizi daha da hastalanmış bulabiliriz. Ağrı kesiciler, bize ağrısız dinlenme konforu sunar, o kadar. Sorunun çözümü için, tabii ki doktorumuz birinci planda. Sıkıntı durumunda gideceğimiz yegâne kişi o. Ancak rahatsızlıklarımızın duygu kökeni için bizim bir adım daha atarak beden dilini öğrenmemiz gerekiyor. Öfke, stres gibi duyguların; kalbin daha hızlı atmasına, tansiyonun yükselmesine, mide ve hazım problemlerine yol açtığını biliyoruz. Ağrı, sıkıntı, alerji, çarpıntı gibi durumlar, vücudumuzun bize sinyalleridir. Hayatımızda ters giden olaylar, ne kadar kendimizi korusak ta, az çok duygusal yaşamımızı dalgalandırır. Etten kemikten bir beden yanında, duygudan oluşan bir bedenimiz de var. Psikolojik durumumuz, doğrudan bedenin çalışma düzenini etkiler. Organlar görevlerine göre, duygusal bedenin durumunu yansıtacak şekilde, belirli tepkiler verir. Örneğin aşırı korkmuş bir çocuk, idrar tutma problemleri yaşamaya başlayabilir.
Doğu tıbbı bu konuda çok ayrıntılı bilgiler ve alternatif yöntemler belirlemiş. Rahatsız organla ilgili akupunktur noktaları uyarılarak, problem yaşanan organlar ve dolayısıyla beden dengesi sağlanmış. Organların görevleri ve bedenin hangi duyguya hangi tepkileri verdiği ayrıntılarıyla belirlenmiş. 5000 yıllık bir bilgelik hayatımıza akmayı bekliyor. Akupunktur mutlaka bir uzman tarafından uygulanmalı. Ancak belli bazı akupunktur noktalarına basitçe parmak uçlarımızla masaj yapmamız ilgili organın kanlanmasını, enerjisinin artmasını, lenf sisteminin çalışmasını ve dolayısıyla birikmiş toksinin atılabilmesini sağlar. Vücut bu denge sayesinde, dolayısıyla sağlığına kavuşur.
Sağlık; bir denge durumundan başka bir şey değildir. Sağlık arayışlarımızda bedenimizi dinlemeli, her türlü aşırılıktan uzak durmalıyız. Yoksa olan dengemizi de kaybedebiliriz. Önemli olan; tıbbın imkanlarını DOĞAL YAŞAM ile birleştirmek. Yaşam enerjisi tıkanıklıkları böylece aşılabilir. Sağlık dolayısıyla gelir.
Yaşam enerjisi; bedenimizde akan, ana bir nehir ve bütün hücrelere kadar dağılan ırmaklara benzer. Akupunktur merdyenleri ise bu nehir ve ırmaklar boyunca sıralanıyor. Bu meridyenlerin baş, el ve ayakta olan merkezi noktalarına, basitçe parmak ucumuzla basınç yaparak canlanma sağlayabiliriz. Oturduğumuz yerde, kendi kendimize, ekstra çaba gerektirmeden yapabiliriz. Akupunktur noktalarına bir kaç örnek:
_KALP: El serçe parmağı ucu, iç tarafı.
_MIDE: Ayak serçe parmağı ucu.
_BÖBREK: Ayak baş parmağı altı.
_DALAK ve PANKREAS: Ayak baş parmağı ucu, iç tarafı.
_KARACIĞER: Ayak baş parmağı ucu, dış tarafı.
_SAFRA KESESI: Ayak yüzük parmağı ucu, dış tarafı.
_INCE BAĞIRSAK: El serçe parmağı ucu.
_KALIN BAĞIRSAK: El işaret parmağı ucu.
_AKCIĞER: El baş parmağı ucu.
Vücut dili, ilgili organın görevleriyle ve işleyiş biçimiyle ilişkili olarak yorumlanmış. Bilinç altımıza yerleşmiş, belki de hiç farkında olmadığımız sorunlar, duygular, kırgınlıklar, öfke ve korkular günlük hayata çok farklı yansıyabilir. Aynı şekilde, hayatta karşılaştığımız sorunları anlamaya ve üstesinden gelmeye çalışırken, bilinçaltımız tepki verebilir. Bu türlü bir çok olayı kabullenememiş olabiliriz. Bilge bedenimiz bize mesajlar yollar. Dinlemede kalırsak hissedebilir, yorumlayabiliriz. Bir kaç örnek:
Iskelet ve kemikler, temel yapıyı oluşturur, sorun durumunda inanç sistemimizi ve temel hayat bakış açımızı gözden geçirmeliyiz.
Eklemler; esneklik, uyum ister. Çevremizdeki olayların bizim konumumuzu zorlaması, duruma göre hareket belirleme zorluğunun eklem problemleri yaptığı belirtiliyor.
Sindirim problemlerinin; ayrıntıcı, başarısızlıktan korkan, kaygılı, haksızlığa uğramış, sevgi azlığı çeken insanlarda daha çok görüdüğü söyleniyor. Tatlı ihtiyacının sevgi eksikliğiyle açıklandığını bilelim.
Sarılmamış yaralar, üzüntü, affedememek, kızgınlık, korku gibi hisler içindeyken nefesimizi tutarız. Solunum, bağışıklığa son derece ihtiyaç duyan bir sistemdir. Sorun durumunda sorulacak ilk soru; "ben neye üzüldüm?" olmalıdır.
Her konu ve düzeyde; bırakamamak, değişim korkusu, harekete geçememek, şiddete karşı savunma ihtiyacı; boşaltım sistemini en çok zorlayan duygulardır.
Kalp ve ona bağlı olan damar sistemi, vücut için hayati önem taşır. Duygular, yaşam tarzı, ifade biçimleri, kalbin çalışması üzerinde direk etkilidir. Hayatı fazla ciddiye almak, duyguları içe atmak, yaşam sevincinde azalma,aşırı çalışma, az dinlenme; kalp problemlerine yol açabilir.
Kendini ve çevresini olduğu gibi kabul edememek, kendisiyle savaş halinde olmak bağışıklık sistemi için problem demektir.
Hayatımızda sevgi eksikliği durumu ve bereketi yaşamımıza bir şekilde daha çok alma ihtiyacı; doyma hissi olmamasına ve oburluğa yol açar.
Duygu ile beden; mantık süzgecinden geçtiğinde, insan az çok bir sonuca ulaşabilir. Yeter ki amaç doğal ve dengeli bir yaşam içinde; "ben ne hissediyorum?", "bu olayı niye problem ediyorum?", "en doğru kararı alarak, beden sağlığımı nasıl dengeleyebilirim?" "kendime ve sevdiklerime hayatımda nasıl yer açabilirim?" gibi bilgece sorular sormalıyız. Soru sordukça, cevabı bir şekilde aldığımızı görürüz.
Doğal yaşamda, ruh ve beden tam denge içinde çalışabilir. Doğala ulaşmak için atılan en zor adım, ilk adımdır. Sonrası çorap söküğü gibi gelir.
DOĞAL KALIN, SAĞLIKLI KALIN, HOŞÇAKALIN.