30 Mart 2015 Pazartesi

FAYDALI BAKTERİLER İLE BARIŞMAK

 
 
DOĞAL ELMA ve ÜZÜM SIRKELERI
Her besin yaşam döngüsünde en yüksek fayda alınacak biçimde işlenir. Bol lifli, sindirimi bağırsaklardaki mikroorganizmalara bağlı olan besinler, insan için en zorlayıcı olanlardır. Faydalı bakteriden fakir bağırsaklarda lifli, çiğ birçok besinin sindirilmesi zor olur, vitamin eksikliği de yaşanır. Çünkü faydalı bakteriler vitamini de sentezler. Faydalı bakteriler direk veya dolaylı olarak şifa verirler.  
     Faydalı mikroorganizmalar bağırsakta yerleşerek mantarlara yaşam alanı bırakmaz ve bağışıklığımızı arttırırlar. Son yılların büyük problemi olan alerji sorununu da ortadan kaldırırlar. Ancak vücutta atom bombası görevi gören antibiyotikler, bütün faydalı ve vücut için koruyucu asker olan bakterileri de yok eder. Issız ve korumasız kalan vücutlarda mantarların cirit atmaya başlaması kaçınılmaz son olur. Bilindiği üzere mantar, faydalı bakteri gibi bitki fermente edip vitamin üretmek yerine şekerle beslenip zehir üretir. Bu karaciğerimize aşırı yük bindirir. Son yıllar endüstrileşmenin, hazır gıdaların, antibiyotiklerin bağırsaklarımızdaki faydalı mikroorganizmaları süpürdüğü yıllar oldu. Normal bir insanda, bağırsaklarında ortalama BİR KİLO FAYDALI MİKROORGANİZMA bulunur. Faydalı mikroorganizmalarla  barışmamız, hayatımızı ona göre şekillendirmemiz gerek. Faydalı bakteri kefir, turşu,sirke vb kaynaklardan alınabilir. En basit ve en uzun süre dayanan bir seçenek olan doğal sirkenin kullanımı da kolaydır. Ancak yapılışı sırasında dikkat edilmesi gerekir. Önemli ayrıntılar tarif içinde. Lütfen okuyun.

            DOĞAL SİRKE
     Sirke faydalı bakterileri bünyemize almamızın en kolay yollarından biridir. Öncelikle şunu bilelim: Doğal sirke; piyasada satılan sirkelerden koku ve tat olarak tamamen farklı, suya katılıp içildiğinde hoş limonata gibi bir içecek tadında, ferahlatıcı, mideye hazımda yardımcı, son derece faydalı bir sirkedir. Elinde maya olmadan sirke yapmak dikkat isteyen bir konudur. Yapılışı sırasında sirke bakterisinin oluşmasını beklerken çürüğümsü koku ve tatta olan bir şeyle karşılaşabiliriz.
      Elma, üzüm, kuru üzüm, armut, nar, şeftali gibi tatlı meyveleri kullanarak sirke (sadece kabukla veya bütünüyle) yapabiliriz.
     Öncelikle (karışık veya tek çeşit olabilir) meyvemizi ve cam kavanozu iyice yıkayalım. Kabukları veya dilimlenmiş meyveyi bekletmeden (kararmasın) kavanoza koyalım. Bir kilo meyve - iki litre su oranı kullanalım. Eğer doğal sirke varsa maya olarak bir tatlı kaşığı karışıma ekleyelim. Maya yoksa daha dikkatli olmak zorundayız. Bazı tariflerde mayalanmanın hızlanması için bir kaç nohut tanesi eklenmesi öneriliyor. Dikkat edilirse nohuda gerek kalmadan güzel mayalanmış sirke yapılabilir. Tadı da daha güzel olur.
       Kavanoz; sirkenin oksijen alması için kumaş veya tülle kapatılıp lastiklenmeli. Karanlıkta ve oda sıcaklığında, sık sık suyun üstüne çıkan meyveler geri bastırılarak kararması ve tadının bozulması önlenmeli. Meyvenin tatlılığına bağlı olarak kabarmalar olacaktır, altına taşmalara karşı bir kap konmalı ve kavanoz dört parmak eksik doldurulmalı. Taşma olursa ve hemen temizlenmezse, sinekleneceği unutulmamalı. Sıcaklığa bağlı olarak ortalama dört günde meyve kokusu hafif sirke kokusuna dönecektir. Bu arada meyvesine bağlı olarak rengi koyuya, kabuklar da açık renge döner. Ortam soğuksa, maya konmamışsa veya meyveler yeterince tatlı değilse bu süre bir hafta on güne çıkar. Kritik süre budur.
     Birçoğumuz sirke bakterisi üreyemeden, yerine zararlı bakteriler üreyen, tadı acayip bulanık sirkeleri görünce ya ‘gerçeği böyle herhalde’ deyip kabul ediyoruz ya da büsbütün bu işten vazgeçiyoruz. Püf noktası meyvenin havayla temasının kesilip suda kalmasının günlük kontrolüdür. Oksijen ihtiyacı için arada hafifçe karıştırılması sirkeleşmeyi hızlandırır. Meyve kokusu yok olup hafif keskin sirke kokusu oluşan karışım plastik süzgeçle süzülür. Meyvesi, suyu ziyan olmasın diye hafifçe sıkılabilir, bir miktar tortu da inecektir, zamanla dibe çöker. Ancak fazla sıkılırsa inecek aşırı meyve kalıntısı sirkenin çürümesine yol açar. Artık karar size ait. Süzülen sirke cam kavanoza konur, bir tutam kaya tuzu muhakkak eklenir. Kaya tuzu sirkenin bozulmamasını sağlar. Kavanoz aynı şekilde hep bezle lastik yardımıyla kapanmalı, sineklenmemesi için sızıntılara dikkat edilmeli. Sıcaklığa ve maya eklenmiş olmasına bağlı olarak süzüldükten en az iki hafta sonra sirke üzerinde sirke anası denilen bir tabaka oluşmaya başlar. Bu sirkenin şifalı olduğuna işaret eder. Sirke anası da yeni sirke yapılırken maya olarak kullanılabilir, atmayın. Sirke ne kadar çok beklerse, o kadar duru ve keskin tatta olur.
     Doğal sirke ile ilgili birçok yayında sirkenin uzun uzun faydaları sıralanıyor. Dikkat edilirse bütün faydalar sirkenin faydalı bakterilerine ve vücut için alkali oluşuna bağlandığı görülür. Sirkenin asitli yapısı temizleyicidir, vücut iç, dış temizliği, hatta ev temizliği bile yapılabilir. Alkali etki özelliği ise vücutta eklem, asit artıkların atılmasında etkilidir. Konuyu çok abartıp sirkeyi mucize sınıfına sokmak, metabolizma zincirinde uygun her noktaya oturtmak doğru değil. Bir sonraki yazımda bu döngüyü işleyeceğim.

HOŞÇAKALIN

26 Mart 2015 Perşembe

METABOLİZMA DENGELEME

                         
    Bozulmuş hormonal dengeler düzelmek için arındırıcı yöntemlere ihtiyaç duyar. Sauna, bitki çayları, masaj, bol su içme, çeşitli detoks kürleri.... Bütün bunlar ortak olarak toksinlerin (bir önceki yazıda ele aldığım konu) vücuttan atılmasının yöntemleridir. Temelde gereken, vücudumuzun alkali yapıya kavuşturulmasıdır. Gıdalardan, çevreden vücudumuza aldığımız zararlı maddelerden haşere ilacı, hormon vb vücut yağlarında depolanır. Asit artıkları ise eklemler ve kas dokusunda ince iğne gibi batıp ağrı yapan kalıntılar olarak birikirler. Bu toksin birikimleri zamanla hareket problemleri, metabolizmada yavaşlama, yağ metabolizmasında problemler, hormonal dengesezlikler, biriktiği organda yetersizlikler ortaya çıkarır.
                           Metabolizma tam bir döngü içindedir. Zincirin bir halkası tümünü etkiler, bir noktadan başlamak ilgili diğer durumlarda da iyileşme yaratır.

              Her zaman, her yerde uygulayabileceğimiz bir yöntem iyi bir ilk adım olur. Kanımızı alkali yapmak ilk seçim olmalı. Lütfen karbonat seçeneğini hemen eleyin. Hazım problemleri yapıyor çünkü. Ayrıca alkali damlalarında aynı gerekçeyle yasaklandığını söylemeliyim. Doğru yöntem doğal sirkedir. Sabahları bir bardak oda sıcaklığındaki suya iki çorba kaşığı doğal sirke koyup içmek birikmiş toksinleri attırır. Aynı şekilde öğünlerde doğal sirke ile veya doğal hamur mayasıyla( daha önce işlediğim konu) yapılan turşulardan yenilebilir. Amaç burada, aslında asitli olan sirkenin, vücut işleyişi açısından alkali işlev görmesinden faydalanmaktır. Ancak sirkenin kalitesi çok önemlidir. Bu konuda  yapılan hata, faydalı olmasını arzu ettiğimiz sirkede zararlı bakteri üretmektir. Bir sonraki yazımda doğal sirkeyi, yapım aşamalarını,hatalarını işleyeceğim.
h                                                             
                                                      HOŞÇAKALIN...

11 Mart 2015 Çarşamba

METABOLIZMADAKI ZEHIR

Zararlı kimyasallar vücudumuzda yağ hücrelerinde saklanıyorlar. Hormonlarla direk ilişkili bu sistem kimyasallar yüzünden metabolizmaya zarar veriyor. Zaten hassas olan hormon dengemiz, yediklerimizdeki zirai artıklara, büyüme hormonlarına, antimikrobiyal karışımlara yeniliyor. Bedenimiz maruz kaldığı kimyasal maddelere, besinlerdeki ve atmosferdeki serbest radikallere karşı kendini sürekli bir arındırma savaşı veriyor. Sanmayın ki çevre kirliliği bizden uzakta, sadece sanayileşmiş bölgelerde. Penceresi sıkı sıkı kapalı klimalı evimizin mis kokulu mumlarında, oda parfümlerinde, tezgah temizlediğimiz (özel, süper etkili) spreyinde.... Genlerimizin var oluşundan beri bilmediği, bedenimizin ona karşı savunma ve bağışıklık geliştirmesi için birkaç yüz nesil geçmesi gereken sayısız yeni kimyasalla birlikte yaşıyoruz, yiyor, içiyor, soluyoruz. Örneklerden sadece biri olan DDT
Amerika' da 1970 yılından beri yasaklanmış, son derece dirençli,atmosferde çok yol katederek geniş alanlara yayılan, bünyede birikim yapan bir tarım ilacıdır. Aradan geçen bu kadar yıla rağmen Amerika' da hala DDT kalıntılarının bulunduğu belirtiliyor. Ülkemizde yeni yasaklanan DDT toprağa, suya, doğaya ne kadar karışmıştır, artık siz düşünün. Dünyada 1940 lardan sonra aşağı yukarı 80 bin çeşit kimyasal kullanıma açılmıştır. Bu rakam durumun vehametini ortaya koyuyor.
    Şanslı olanların metabolizması yavaşlamış ya da alerjiden muzdarip. Söylerken bile zorlanıyoruz, kanser vakaları hızla artıyor. Elimize ne alırsak ilk kelimemiz:"bu kanserojen olmasın"? Uzmanlar bilgilendirirken, hayatımıza çeki düzen vermemiz gerektiğini öğreniyoruz. Bana birşey olmaz aklı burada işe yaramıyor maalesef.
    
Aslında beden herzaman kendini dengelemeyi biliyor, bir şekilde yaşam devam ediyor. Yaşam tarzımızdaki en ufak bir iyileşme bize sağlık olarak dönüyor.
  Sağlığın ilk önce dengeli kilodan geçtiğini keşfettik. Ancak yağ depolarımızdaki zehirli kimyasalları unuttuk. Hele hele son zamanlarda rahat rahat et yiyenler hayvansal yağda da nice kimyasalın saklı olduğunu bilmez görünüyorlar, lütfen artık daha fazla rahat etmesinler.
      Zayıflayıp mutlu mutlu yağ yakarken kanımıza karışan, yağda saklı kalmış kimyasallar çok tehlikeli. En basitinden hormon dengemizi, dolayısıyla hayatımızı mahvediyor. Bir sonraki yazımda uzun uzun bundan bahsedeceğim. Birçok önerim olacak.

       HOŞÇAKALIN

6 Mart 2015 Cuma

Gizli Şifa AURA





    Canlı cansız bütün varlıkların aurası vardır ve özel bir fotoğraflama yöntemi olan kirilian ile çekilir. Aura varlıkların çevrelerine yaydıkları enerji ile oluşan, fotoğraflandığında yukardaki gibi görünen enerji alanıdır. Bu alanın içerdiği renkler ve ışınım oranı, ilgili varlık hakkında pek çok bilgi verir. Insan aurasından hangi hastalık ( daha gerçekleşmemişse bile)ve hangi organlarda olduğu, endişe, neşe, huzur gibi birçok ayrıntı anlaşılır. Bu şekilde birçok problem daha ortaya çıkmadan enerji bedeninde farkedilerek önlem alma imkanı doğar.
      Peki ya yediğimiz sebzeler, meyveler? Aynı şekilde bitkiler de çevrelerine enerji yayar. Doğal olarak çiğ yiyeceklerimizin, tohumlarımızın, suyumuzun da auraları ışıl ışıl parlar. Özellikle tohumun aurasına dikkat ederseniz tohumdan yayılan enerjinin diğer bitki auralarından daha güçlü olduğunu görürsünüz. Aynı bitkide tazeliğine ve doğallığına bağlı olarak bu aura değişkenlik gösterir. Bu enerji onların canlılığı azaldıkça azalır. Hele genetiğinin değişmiş olması aurayı bozar. GDO lu besinlerden uzak durmak için bir neden daha! Pişim sırasında  sıcaklık 45 dereceye geldiğinde:
        Enzimlerin % 100 ü
        Vitaminlerin %85 i
        Proteinin %50 si eksilir.
Pişirme aslında çoğunluğu alkali olan bitkileri asidik yapar. Bitkinin bünyesindeki oksijen yok olur, antioksidan özelliğini kaybeder.
  Eğer çiğ ile pişmiş, taze ile bayat arasındaki aura farkını görebilseydik acaba kaç çeşit besini daha farklı tarzda sofralarımıza koyardık?

     Holistik öğretide her bitkinin, besinin pişirim sırasında artık ölü olduğunu, ölü besinlerle beslenmenin vücudumuza yarar yerine zarar verdiğini, hastalıklara yol açtığını, elden geldiğince YAŞAYAN yani çiğ, kurutulmuş, salamura gibi besinlerle beslenmenin önemi belirtilir. Bir tohumun aurası onun içindeki yaşam gücünün göstergesidir. Çimlendirilmiş tohum yemek, doğal beslenmede müthiş enerjilerin ve bir tohumun Içindeki yaşamın bize akması demektir. Denemek isteyenler için bilgi: çimlendirilmiş yeşil mercimek, özellikle salatası mükemmel oluyor. Kavrulmamış badem, fındık, ceviz, kabak çekirdeği, ayçiçek çekirdeği, keçi boynuzu... Hepsi içlerinde var olan enerjiyi koruyorlar. Kurumaları ölmeleri demek değil. Sadece pişmeleri içlerindeki yaşam enerjisini yok ediyor. Badem, fındık,
hindistan cevizi, avokado, zeytin ve ceviz gibi faydalı yağları olan tohumlar pişim esnasında  kimyasal değişime uğruyor, yağlarının da faydası kalmıyor.     Sofralarımızda elimizden geldiğince ısıl işlem görmemiş yağları, özellikle sızma zeytinyağını  bulundurmalıyız. Araştırmalar gösteriyor ki, çiğ yağ kolayca metabolize olur ve vücuttan atılır. Ancak pişmiş yağ daha zor parçalanır, kalp damar, tansiyon problemlerine sebep olur ve maalesef kolayca depolanır. Pişmiş yağdan daha kötü olan yanmış yağ ( makine yağı) sınıfına giren kızartma yağlarından ve içinde pişirilen müstakbel kanserojenlerimizden hiç bahsetmeyelim.
Elma Aurası
     Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da bitkileri çiğ tüketelim derken; yer fıstığı, iç bakla gibi bazı besinlere dikkat edelim, çünkü çiğ tüketiminin zararlı olduğu kaynaklarda belirtiliyor. Faydalı olduğunu düşünerek, araştırmadan çiğ tüketmeyelim. Ayrıca örneğin lahana, turp gibi bazı çiğ yiyeceklerin vücudumuzda iyot eksikliği yarattığı, fermente ( turşu) veya pişmiş halde yenmesi gerektiği araştırmalarda yer alıyor. Başka bir konu da hassas mideler. Birçok besini çiğ tüketemezler. Herkes kendini az çok bilir.
      Doğal beslenmeye atılan ilk adım en büyük adımdır. Acelemiz yok. Doğal besin konusu engin bir deniz, önemli olan birbirini destekleyen bilgileri toparlamadan, kulaktan dolma şeylerle doğala ulaşalım derken kendimize zarar vermeyelim. Vücudumuzu dinlemeyi bilelim.

           HOŞÇAKALIN

3 Mart 2015 Salı

PEYNİR MAYASININ BİLİNMEYENLERİ

            
Peynir her çeşidiyle, mayalanarak yapılan besleyici bir ürün. Mayalanıyor, ama hangi mayayla? Ama mecburi yenmesi gerekenler arasında mı?
   Geleneksel olarak Peynir Mayası; süt danasının midesinde zaten var olan enziminin (kimozin) alınmasıyla oluşturuluyor. Dananın midesinin iç tabakası (mukozası) ayrılıp güneşte kurutuluyor. Sonra öğütülerek peynir altı suyunda mayalanmaya bırakılıyor. Ardından süzülüyor, peynir mayası hazır! Bu yöntem tabii ki zamanla peynire oluşan aşırı talebi karşılayacak kadar mayayı sağlayamıyor. Her ne kadar endüstriyel yöntem olsa da aynı tas aynı hamam. Süt Danası Midesi başrolde. Donduruluyor, öğütülüyor, bir çözeltiye yatırılıyor, oluşan maya özütüne asit (niyeyse?) ekleniyor, ardından eklenen asit bu defa da nötralize (asitliği azaltmak) ediliyor, süzülünce al sana peynir mayası.
Şimdi bunun neresi ileri teknoloji? Farz edelim hayvansal bir enzim olan kimozin çok faydalı bir şey o zaman asidin, kimyasal çözeltilerin içinde işi ne? Bir soru daha hayvansal enzim mayası insan vücudunda nasıl iş görür? Yemek içimize siner mi? Acaba son zamanlarda birçok uzmanın çıkıp peynir yemeyin, illa yiyecekseniz keçi peyniri yiyin demesi bu sebepten mi? Aynı zamanda peynirin vücudumuzu asitlendirdiği söyleniyor. Asidin vücudumuza zararları say say bitmez, o da ayrı konu. Keçi demişken; koyun sütü için kuzu midesinden, keçi sütü için ise teke den, yani her cins için kendi yavrusundan enzim alınıyor. Bu şekilde her bir süt kendisini en iyi mayalayan enzimle işleniyor. Eskiler her şeyi yemenin yolunu bulmuş, zamanında öyleymiş, anlayış ve hatta tebrikle karşılıyorum. Ancak günümüzde tek ekleyebildiğimiz şey asit olmasın.
         Farklı peynir mayalarını araştırınca Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde bakteri , mantar  ve GDO lu mikroorganizma  kaynaklı peynir mayalarından da kullanıldığını görürüz. Birçok cins küf mantarı, bakteri peynir mayalamada denenmiş. Aralarında kestane ağacı zararlısı olan ve bulaştığı ağacı iki üç yılda yok eden  

azısı ekle
Endothia Parasitica mantarı da peynir
Kestane Ağacı zararlısı
mayası olarak kullanılmış.  Görebildiğimiz kadarıyla fermente olma süresi ve az fire vermesi ön planda tutulmuş.  Bunu nereden mi anlıyoruz? Araştırma sonuçlarında insana dair bilgi; sadece peynirin tadının acılığının belirtilmesinden başka  bir şey değil.  Genetiği değiştirilmiş mikroorganizmalar da Amerika ‘da peynir mayalamada geniş ölçüde kullanılıyor. GDO lu  besinleri hatırlayın, üzerlerinde ne de çok araştırma yapıldı, ne de sağlıklılar!!!değil mi?  Bitkisel kaynaklı peynir mayası bir çeşit küf kaynaklıdır. Dezavantajı da küf mayasının zamanla peynirde oluşturduğu acı tat ve istenmeyen etkileri dolayısıyla Avrupa’da kalite belgesi alamamasıdır.
          Bu mayalar araştırılmalı ve halka hak ettiği sağlıklı, doğal besin kaynakları sağlanmalı. Neyi talep edersek onun piyasasını yaratırız. Lütfen doğalı ararken kestane ağacına toslamayalım.      Anladık ekonomik, hızlı, tatlı bir şeyler arıyorsunuz. Bilime saygım sonsuz.  Ancak siz deney fareleri için değl, insan için üretiyorsunuz. Ve biz insanlar artık damak tadından çok sağlığımızı düşünüyoruz. Son otuz yıl endüstriyel besinlerin yılı oldu acısı sağlığımızdan çıkıyor. Bu mantar mayaları vücudumuzda zaten var olan mantar birikimini arttırıp arttırmadığı araştırılmalı.
               Piyasadaki  peynirlerde hangi tür mayanın kullanıldığı yazmıyor. Sadece peynir kültürü veya peynir mayası ifadeleri yer alıyor.  Çiğ sütle yapılan taze peynir en az altı ay tuzlu suda beklemeli, zararlı bakterilerin ve bahsettiğimiz bilimsel tabiriyle “agresif” mayaların aktivitesinin tam bitmesi  sağlanmalıdır.  Ondan dolayı yediğimiz peynirin ne olur ne olmaz diye önce pişirilmesi kulağa mantıklı geliyor. Bundan hareketle; normal günlük beslenmemizde nasıl  rahatlıkla hayvansal ürünleri pişirip tüketiyorsak, peyniri pişirerek peynirdeki hayvansal mayayı da pişmiş ve yenilebilir kılmış  olmaz mıyız? Bu konudaki fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim
   Artık vücudumuz tehlike sinyalleri veriyor. Hayvan midesinden alınan öze, geleneksel yöntemle bile hazırlanmış olsa da karşı iken; kimyasal eklenmişine ne diyeceğiz? Bakterili, küflü, mantarlı olanlar için ne demeli? Hangi kaynaktan alınmışlar, vücudumuza etkileri uzun sürede neler? Peyniri iyi mayalıyorsun; o zaman işe alındın! En az fire ile en çok peyniri çıkardın, aferin sana kestanelerimizi mahveden mantar! Şaka bir yana özellikle küf ve mantar vücudumuzda özellikle karaciğerimize ağır gelen bir çeşit zehir salgılar. Bu konuları yıllardır sorguluyoruz. Ucuz mayalayıp çok randıman almak tek hedef olmasın lütfen.
                        
EVDE DOĞAL ÇÖZÜM
Peynir evde doğal yoldan sirke ile veya kaynamak üzere iken konulan bir kaşık yoğurtla kestirerek( süt katısı sıvısından ayrılarak) elde edilebilir. Süt pastörize veya kaynamış olmadığı için pişirmeden yenmemelidir. Brusella gibi ciddi çiğ süt hastalıkları unutulmamalıdır. Yaptığımız peynir hazır gibi olmayabilir ama sağlığımızı düşünerek adım atmalıyız. Alternatifleri denemeliyiz.
     Bu alternatiflerden biri çökelektir. Çünkü peynir mayasıyla değil, yoğurttan tereyağı çıkarıldıktan sonra kalan suyun kaynatılarak kestirilmesiyle yapılır. Tamamen doğal ve mayasızdır. Kadim Tibet kaynaklarına bakarsanız çökelek ayrı konumlandırılmıştır. Peynir ve lor peyniri ise (bkz. kozmik beslenme tablosu) sadece sebzeler, ekşi meyve ve mantarla yenilebilir denilmiştir. Vücudumuza zararları o zamanlarda da dile getirilmiştir.
     Çökelek sade halde kahvaltılara konulabildiği gibi, hamur işlerinde peynir yerine geçer. Aynı zamanda sürk çökeleği olarak bilinen tarifle, tüketim ömrü uzatılarak peynire alternatif güzel bir kahvaltılık yaratmış oluruz.
 ÇÖKELEK
     Piyasadan çökelek alırken tuzsuz olmasına dikkat edilmeli. Lor peyniri ile çökeleği karıştırmayın. Lor peynir altı suyundan yapılır ve bir peynir ürünüdür, çökeleğe nazaran daha süt tadında ve daha yağlıdır. Çökeleğin tuzsuz olanı kesinlikle tazedir. Elinize aldığınızda veya tadına baktığınızda kum gibi sert ve dağılan şekilde ise üretimi esnasında çok kaynadığı anlaşılır, satın almayın çünkü şekil almaz, damağa hoş olmayan tat bırakır. Eğer evde çökelek yapmak isterseniz çok kolaylıkla yapabilirsiniz.
Arzu ettiğiniz miktar yoğurdu hafif ateşte kaynama sıcaklığına kadar ısıtın. Kaynamadan hemen önce yoğurdun katı kısmı ayrılıp yüzeye çıkar. Vakit kaybetmeden kevgirle (delikli kepçe) katısını metal bir süzgece toplayın. Eğer bu arada yoğurt kaynarsa katısı kumlanır, dikkat edin. Çökeleğiniz süzülünce hazır demektir. Ortalama üç gün ekşimeden kahvaltılarda yerini alır. Daha süreli olması istenirse sürk çökeleği yapılabilir.
SÜRK ÇÖKELEĞİ 

Bir kilo çökelek
*Bir tatlı kaşığı kekik
*Bir tatlı kaşığı çörekotu
*İstenirse bir çay kaşığı kimyon
* Tuz (damak tadınıza göre, Peynir kadar tuzlu olmasına lüzum yok.)
    Malzeme hepsi birden yoğurarak veya eğer varsa öğütücüden geçirerek, fotoğrafta görüldüğü gibi şekil verilir. Tepsi veya tel ızgara üzerine gazete kâğıdı, onun üzerine de paket kâğıdı koyulur. Paket kâğıdı sürk ile gazete arasında durunca gazeteden mürekkebin geçmesini önler. Üzerine sürk topakları dizilir, buzdolabına üzeri açık şekilde koyulur. Sürkün suyu altındaki kâğıtları ıslattıkça yeni kâğıtla değiştirilir. Kuruyunca paket kâğıdına sarıp buzdolabında muhafaza edilir.
     Sürk; mayalanan bir besindir. Zararlı bakterilerden korunması için temiz elle dokunulmalıdır. Buzdolabında kuruması mayalanmasını, ekşimesini yavaşlatır. Sürk topaklanmasından itibaren bütün safhalarında yenilebilir, beklemeye lüzum yoktur. Kuruyan sürk zamanla üzerinde beyaz bir tabaka oluşturur, bıçakla kazınır, temizlenerek yenilir. Üzeri gri-yeşil bir tabaka kaplı sürk tamamen mayalanmış yani pişmiştir; bu aşamada sürk küflenmiş demektir. Bu tabaka temizlenmelidir. Az miktarda yapıp küflenmeden bitirmek en mantıklısıdır. Küfe çok karşı olan ben, pişmiş sürkün meraklıları arasında olduğumu belirtmeliyim.
   Birçok çökelek tarifinde pul biber yer alır; ancak sürkü ekşitir. Sade tarif çökeleği peynir görünümüne ve tadına yaklaştırır. Bu tarif alışmamış damaklara daha çok hitap eder.
                                                                HOŞÇAKALIN