Doğada; Dünyanın, pozitif ve negatif yüklü manyetik alanının; üzerindeki canlılara etkisinin zayıf olduğunu öğreniyoruz. Bilim çalışmalarında; insan vücudunun da, yeryüzü gibi 7.8 hertz' lik bir elektromanyetik alanda, biyoelektrik sistemle çalıştığı bilgisi temel oluşturuyor. Bu bakış açısıyla konuya yaklaşan uzmanlar; evde kullanılan elektriğin, 60 hertz' lik bir hıza sahip olmasını, hücrelerin çalışmasında uyumsuzluğa ve işlevsel bozukluğa neden olabileceğini ifade ediyor. Elektrik ve manyetik alanlardan söz edilirken, genellikle cansız unsurlar akla geliyor. Oysa bilim; hücrenin, içindeki elektrik olayları sayesinde canlılığını sürdürebildiğini ve aynı zamanda, hücreler arasında; örneğin, kalp hücrelerinin elektrik biçiminin, beyin hücrelerinden farklı olduğunu ifade ediyor. Aynı şekilde, elektrik alanının olduğu her yerde, manyetik alanın da olduğunu, bunun hücreler için de geçerliliğini koruduğunu öğreniyoruz. Bedenin, elektrik sinyallerini kullanma şekli şöyle örnekleniyor: göz ışığı algılar, zayıf elektrik sinyallerine çevirerek beyne yollar, beyin ise bu sinyallere karşı vereceği tepkiyi, kaslara veya bedene sinir yoluyla sinyal göndererek bildirir. Beyin elektrik sinyallerinin sıfırlanması tıbbî ölüm demektir. Bilim, hücrelerin manyetik alanını ölçerek, hücreler arası denge ve organlar hakkında bilgi sahibi oluyor. Soru şu: acaba bu manyetik alanın bozulmasının sağlık üzerine etkisi var mı? Her canlının manyetik alanının; çevresindeki kozmik ışınlar, x ışınları, ultraviyole, mikrodalga gibi elektromanyetik alanlarla sürekli iletişimde olduğunu öğreniyoruz. Geldiğimiz bu modern zamanlarda, insan bedeni ayrı, bulunduğu çevresi ayrı nabızlarda atıyor. Doğa ile içiçe olmak, fazla elektrik yükünü atmak için topraklanmak, bizi çevremizin ağır ve yıkıcı enerjisinden uzaklaştırıyor, böylelikle yeryüzünün enerjisine uyumlu hale getiriyor.
18 Temmuz 2015 Cumartesi
MANYETIK ALAN ve HÜCRE
Doğada; Dünyanın, pozitif ve negatif yüklü manyetik alanının; üzerindeki canlılara etkisinin zayıf olduğunu öğreniyoruz. Bilim çalışmalarında; insan vücudunun da, yeryüzü gibi 7.8 hertz' lik bir elektromanyetik alanda, biyoelektrik sistemle çalıştığı bilgisi temel oluşturuyor. Bu bakış açısıyla konuya yaklaşan uzmanlar; evde kullanılan elektriğin, 60 hertz' lik bir hıza sahip olmasını, hücrelerin çalışmasında uyumsuzluğa ve işlevsel bozukluğa neden olabileceğini ifade ediyor. Elektrik ve manyetik alanlardan söz edilirken, genellikle cansız unsurlar akla geliyor. Oysa bilim; hücrenin, içindeki elektrik olayları sayesinde canlılığını sürdürebildiğini ve aynı zamanda, hücreler arasında; örneğin, kalp hücrelerinin elektrik biçiminin, beyin hücrelerinden farklı olduğunu ifade ediyor. Aynı şekilde, elektrik alanının olduğu her yerde, manyetik alanın da olduğunu, bunun hücreler için de geçerliliğini koruduğunu öğreniyoruz. Bedenin, elektrik sinyallerini kullanma şekli şöyle örnekleniyor: göz ışığı algılar, zayıf elektrik sinyallerine çevirerek beyne yollar, beyin ise bu sinyallere karşı vereceği tepkiyi, kaslara veya bedene sinir yoluyla sinyal göndererek bildirir. Beyin elektrik sinyallerinin sıfırlanması tıbbî ölüm demektir. Bilim, hücrelerin manyetik alanını ölçerek, hücreler arası denge ve organlar hakkında bilgi sahibi oluyor. Soru şu: acaba bu manyetik alanın bozulmasının sağlık üzerine etkisi var mı? Her canlının manyetik alanının; çevresindeki kozmik ışınlar, x ışınları, ultraviyole, mikrodalga gibi elektromanyetik alanlarla sürekli iletişimde olduğunu öğreniyoruz. Geldiğimiz bu modern zamanlarda, insan bedeni ayrı, bulunduğu çevresi ayrı nabızlarda atıyor. Doğa ile içiçe olmak, fazla elektrik yükünü atmak için topraklanmak, bizi çevremizin ağır ve yıkıcı enerjisinden uzaklaştırıyor, böylelikle yeryüzünün enerjisine uyumlu hale getiriyor.