Kronik yorgunluk, astım, beyin problemleri, parkinson, kısırlık, kanser... Hepsi toksik kimyasallarla ilişkilendiriliyor. Bedende birikip, lenf sistemine aşırı yük olan ve atılamayan toksik maddeler, günümüzün ciddi problemi olan, kronik yorgunluğa sebep oluyor. Hiç bir belirti vermeyen ve "var olmayan hastalık" sayılan kronik yorgunluk, tam bir arınma istiyor! Normalde, yaratılış itibariyle en az 100 yıl sağlıklı yaşaması gereken bu beden, acaba nelere maruz kalıyor? Evimizdeki kokulu ürünlerde, 884 zararlı kimyasal olması gözlerden kaçıyor. Petrol ürünlerindeki 225 toksik maddeyi, aldığımız nefesle, egzoz dumanının çok zararlı ince kurum parçacıklarını da katarak, akciğerlerimize taşıyoruz. Bulunuşunun ilk yıllarında; "kimya yoluyla daha iyi yaşam" sloganıyla tarım ilaçlarının pazarlandığı, bir zamanlar müşterisinin ayak numarasını, röntgen cihazıyla alan ayakkabıcıların bulunduğu, son yıllarda yabani hayvanlarda, balıklarda, sokak hayvanlarında kansere rastlandığı, artık anne sütünde bile toksik maddelerin bulunduğu bir dünyada yaşıyoruz. Herşey, besin zincirinin son canlısı olan insana gelip çattı. Tek tek değerlendirilip zararı az bulunan birçok kimyasal, karışım olduğunda sonu tahmin edilemez hal alıyor. Ancak, araştırmalar kimyasal tek başına baz alınarak yapılıyor. Daha vahimi, araştırmalar üretici şirketler tarafından yapılıyor. ABD' de 1976 öncesi 60 bin kimyasalın, güvenirlik incelemesi yapılmadan, kullanıma girdiğini öğreniyoruz. Amerika ve Kanada' da mesleki sebeplerle, maruz kalmadan dolayı, her yıl 60 bin kişinin kanserden ölmesi çok acı, göz yaşıyla yıkanmış bir istatistik.
Güvenli kimyasallar için yapılan Louisville sözleşmesinde kayıtlı, 26 MILYON KIMYASALIN, SADECE 500 TANESININ risk, zarar seviyesi, kullanım sınırı tespit edilerek, yaptırım uygulanıyor. Geri kalan milyonlarca kimyasalın, sınırı belirlenmemiş.
Toksik maddeye maruz kalma ve risk hesaplanmasında yanlış yapılan noktanın; 70 kilo, erişkin ve erkek baz alınması olduğu belirtiliyor. Burada dikkat çekilen konu, bebek ve çocukların kilolarına göre, bir erişkin için belirlenen sınır dozun, küçükler için çok aşırı olduğudur. Risk belirlemesinde; kilo ile maruz kalma hesaplamaları, çocuklar baz alınarak yapılmalıdır. Bu açıdan bakarsak; kullandığımız antibakteriyel ürünler; içeriğinde bulunan tarım ilaçları yüzünden; bebek ve çocuk temizliğinde ve çevresinde asla kullanılmamalıdır. Hem küçük bedenlerde toksik birikim yapar, hem de antibiyotiğe dirençli bakterilerin gelişmesine sebep olur. Ev temizliğinde sirke, karbonat vs önerileri bundan dolayıdır.
Hamilelik öncesinden, toksik maddelere karşı bilinçli olunması gereklidir. 2004 yılında yapılan bir araştırma bunu destekliyor. Araştırma sonucunda; yeni doğan bebeğin göbek kordon kanında, 230 çeşit zararlı kimyasal olduğu ortaya çıktı. Böyle bir mirasla doğan bebeklerin bağışıklık sistemine ne olur? Bunun cevabı bir başka araştırmada: Tarım ilaçlarının hormon bozucu etkisi olduğu, hormonları taklit ederek hastalık yarattığı ve dioksinlere maruz kalıp etkilenme sonrasında, bedendeki bu etkinin 20 YIL SONRA BILE sürerek, bağışıklık sisteminde problemlere yol açtığı bulunmuş. (Bağışıklığı çökerten diğer unsurların; ağır metaller, hava kirletici olan ozon vs, sigara, yapay tatlandırılmış gıdalar, yanmış_yarı yanmış et ve gıdalar olduğu belirtiliyor.)
Yazıyı, bir araştırmayla sonlandırmak istiyorum.2001 de Seattle' da; evlerinde böcek ilacı kullanmayan ve genelde organik beslenen ailelerin, 96 çocuğundan, (birinde, sınırın altında olmak üzere), hepsinin kanlarında, böcek ilacı kalıntısı bulundu. Tozun, böcek ilacı yayılmasında, büyük rolü olduğu ortaya çıktı. Araştırmadan; yöre halkının 1/3 ünün, toksik madde hassasiyeti olduğuda belirlendi. Sağlığınız için geç kalmış sayılmazsınız. Bir adım atın!
SAĞLIKLI KALIN, HOŞÇAKALIN.